Kısa yollar:

Doğrudan içeriğe git (Alt 1) Doğrudan ana navigasyona git (Alt 2)

Julia Wolf
Flanözler

flanöz (Fransızca flâneuse), özellikle şehirlerde aylak aylak dolanarak etrafını gözlemleyen kişi anlamına gelen flanör (Fransızca flâneur) sözcüğünün dişil halidir. (ç.n.) 

“Görünmez olmak istiyordum. Etrafını tarayabilen bir özne, gözleyen göz olarak hissetmek istiyordum kendimi. Gözlemlendiğini hisseden beden, terleyen beden olarak değil.” Sibylla Vričić Hausmann, “Sabit Şeyler” adlı denemesinde, 2017’de Saraybosna’yı gezerken hissettiği duyguları bu sözlerle betimler. Hausmann’ın bu metni, Özlem Özgül Dündar, Mia Göhring, Ronya Othmann ve Lea Sauer tarafından hazırlanan FLEXEN [1] – Flâneusen* schreiben Städte (FLEXEN – Flanözler* Kentleri Yazıyor) adlı antolojideki metinler arasında yer alıyor. Farklı tarzlarda 30 metnin derlendiği antoloji, flanözler* tarafından flanözler* üzerine yazılan deneme, röportaj, öykü ve şiirlerden oluşuyor. Yıldız işareti önemli burada.[2] Flâneuse – Women Walk the City in Paris, New York, Tokyo, Venice and London [3] adlı kitabında flanözün edebiyat tarihindeki izlerini süren ve antolojide bir röportajına yer verilen Lauren Elkin gibi antolojiyi hazırlayanlar da, flanözü erkek flanörün sadece dişil karşılığı olarak değil, “daima marjinalleştirilmiş olan” bir “figür” olarak kavrıyorlar. Burada kastedilenler, kadınlar, People of Color (renkli insanlar) ve queer kişiler yani. Lauren Elkin’e göre, bu flanözler kamusal alanda görülüp görülmemelerine kendileri karar veremezler. Derhal fark edilir onlar ve/veya yolda birileri yanlarına gelip bir şey söyler, davranışları hakkında yorum yapılır. Yazının başında alıntılanan görünmez olma arzusu, yani kamusal alandaki beklentiler ve yakıştırmalardan kurtulma isteği, antolojideki diğer metinlerde de görülüyor. Mirjam Aggeler’in “Gülümseseydin” adlı öyküsünün kadın kahramanı, erkekler tarafından taciz edilmekten korktuğu için mini etek yerine pantolon giymeye karar verir örneğin. Svenja Gräfen’in “Adım Atmak” öyküsünün kadın kahramanı ise ilk çocuğunun doğumundan sonra çevresinin lezbiyen ebeveynlere karşı tepkileriyle baş etmek zorunda kalır. Flanözlerin görünürlüğünün onlar için ne kadar tehlikeli olabileceğini, Deniz Ohde’nin “Dresden – Chemnitz (Üç Erkek)” adlı öyküsü de gösteriyor. Öykünün kadın kahramanı, Chemnitz’de çeşitli kişilerin karıştığı bıçaklı kavgada bir kişinin öldürülmesinin ardından ırkçı gösterilerin şiddete dönüştüğü gün Dresden’de dolaşmaktadır. Anlatıcının Chemnitz’de yürürken ara ara kulağına gelen şiddet olaylarıyla ilgili haberler, onun kent gözlemleriyle, kişilerin dış görünümünden zihniyetlerini tahmin etmeye çalışmasıyla ve insanların onda sadece bir solcu ve entelektüeli değil, “genlerinde olan” ve “bir türlü yok olmayan” bir şeyi görebilecekleri endişesiyle iç içe geçer. Deniz Ohde’nin metni, radikal sağcı politikalar ve sağcı terör yüzünden kendini tehdit altında hisseden toplumun büyük bir bölümünün yaşadığı endişeyi yansıtır.

Flanözler antolojinin başlığındaki gibi kent yazıları yazmakla kalmıyor, kentleri okuyarak onların geçmişini ve bugününü de yorumluyorlar. Anneke Lubkowitz’in “Bulvarlar ve Kadınlar”ında Berlin’in Wedding ve Mitte semtlerinde yürüyüşe çıkan flanöz, bir kadının adının verildiği bir sokak bulana kadar yürümek niyetindedir. Dikkat Spoiler: Çok uzun bir süre yürür. Ve yürürken, sokak isimlerinin ardında yatan politikaya, isimlerin anlamlarına ve yazarlığa kafa yorar. Judith Coffey’nin “Bavyera Meydanı” öyküsündeki Yahudi kadın, Berlin’deki Bavyera Meydanı’na, oradan gelip geçen yayaların toplumsal suç ortaklığı üzerinde düşünmelerini sağlamak amacıyla yerleştirilmiş olan ve Nasyonal Sosyalist antisemitik yasaları yansıtan tabelalarla karşılaştığında neler hissettiğini tasvir eder. Coffey, bu anıtı tasarlayanların, Yahudi soykırımıyla her gün karşı karşıya bırakılmanın bir Yahudide nasıl duygulara yol açabileceğini belli ki hiç dikkate almadıklarını tespit eder. “Bunları Yahudilerin de göreceği düşünülmemiştir. Onlar sadece geçmişte vardır.” Coffey ve Lubkowitz’in metinleri, flanözlerin, kamusal alanda bakışların ve yakıştırmaların nesneleri olarak çoğu zaman canları yanacak kadar görünür olduğunu, ama nadiren özne olarak görüldüklerini ortaya koyuyor. Nitekim antolojiyi hazırlayan ekip tam da bu noktadan hareketle, flanörlüğü bağımsızlaşmaya ve kamusal alanı kazanmaya yönelik bir eylem olarak kavrıyor. Bu bağlamda özellikle de Julia Lauter’in “Bir Kent Nasıl Fethedilir” adlı röportajı çok etkileyici. Lauter, Hindistan’da geceleri ve gündüzleri kent yürüyüşleri için buluşan ve erkeklerin baskın olduğu geleneksel kent imgesini sırf varlıklarıyla bile yıkan kadınları anlatıyor. Bu kadınlar, flanörlüğün özellikle de geceleri karşılaşılabilecek tehlikelerine, merakları ve özerklik arzularıyla meydan okuyorlar. Hareketin öncülerinden olan Nena Singh’in, çocukken kafasına sokulmaya çalışılan en kötü tavsiyenin yabancılarla konuşmamak olduğuna dair sözleri alıntılanıyor kitapta: “Bugünse, korku kendisi ile dünya arasına girecek gibi olduğunda, hızlanıp ileriye atlıyor.”

FLEXEN – Flâneusen* schreiben Städte (FLEXEN – Flanözler* Kentleri Yazıyor) antolojisindeki tüm metinlerin ortak yönü, mevcut koşulları sorgulamaları. Lauren Elkin antolojideki röportajında, “dünyayı çığırından çıkaran” ve “yaşamımıza getirilen normları ve bunların nasıl oluştuğunu” sorgulayan eylemleri bozguncu eylemler olarak niteliyor. Antolojide derlenen metinler tam da bunu yapıyor işte ve kitap gücünü, yazıların biçim ve içerik zenginliğinden alıyor.

[1] flexen (Almanca): 1. aşındırıcılı kesme, 2. bükmek, 3. seks yapmak, 4. Rap müziğinde hızın değişmesi, 5. kaslarını şişirmek, 6. kaslarını sergilemek, 7. flanözlük. (ç.n.)

[2] Bilgi için bkz.: www.dw.com/en/gender-neutral-wording-is-making-german-ridiculous-asserts-association/a-47801450 (ç.n.)

[3] Flanöz – Şehirde Yürüyen Kadınlar – Paris, New York, Tokyo, Venedik, Londra, Nebula Kitap, 2018, çeviren: Doğacan Dilcun Doğan. (ç.n.)