Sinema tarihinin en tartışmalı isimlerinden Leni Riefenstahl, yenilikçi bir yönetmen olduğu gibi Nazi propagandacısıydı. Azmin Zaferi ve Olympia isimli belgeselleri teknik anlamda ustalıklarıyla günümüzde hâlâ takdir görse de, her iki film de kitlesel histeri ve güce tapınmanın ürkütücü birer dışavurumudur.
Riefenstahl II. Dünya Savaşı sonrasında kendisine yöneltilen suçlamalara karşı, Nazi Partisi ile bağlantısı olduğunu reddetti ve Holokost’tan haberi olmadığını iddia etti. Nazi sempatizanı olarak kabul edildi ve savaş suçlarından asla hüküm giymedi. Sonraki yıllardaysa Riefenstahl “Nereden bilebilirdik ki?” argümanıyla yapılan savunmaların en ünlü ismine dönüştü, hatta kendini bir kurban gibi göstermeye başladı. Andres Veiel’ın yeni belgeselinin merkezinde de bu durum yer alıyor. Film, Riefenstahl’ın katıldığı televizyon programları veya verdiği röportajlardan anları, kendi arşivinden çıkan belgelerle karşı karşıya koyuyor. Yedi yüzden fazla kutudan çıkan söz konusu belgelerde Riefenstahl’ın Nazilerin işlediği savaş suçlarından haberdar olduğu pekâlâ ortada.
Riefenstahl’ın 1970’lerde, toplum önündeki imajını düzeltmek için başlattığı kampanya içinde bulunduğumuz hakikat sonrası çağını hatırlatıyor. Tam bu nedenle Andres Veiel, Riefenstahl’ın hikâyesiyle günümüz siyaseti ve yükselen aşır sağ arasında güçlü bağlar görüyor. “Leni Riefenstahl sahte haber geleneğinin ilk örneklerindendi. Söylediği yalanları o kadar uzun süre tekrarladı ki onları başkaları da gerçek kabul etti” diyor yönetmen welt.de’ye verdiği röportajda.