Söyleşi
Arianna Economou

Resimde bir kadın (Arianna Economou) görülüyor. Mavi bir yastık üzerinde oturmuş ve sol eline dayanmış. Kısa saçları kızıla boyanmış, bir zincir takıyor ve açık gri, örgü bir kazak giyiyor.
Foto: Lisa Fuhr

Arianna, Kıbrıs'ta modern danstan bahsedilince hep senin adın anılıyor. 80'li yıllarda Kıbrıs'a modern dansı sen getirdin. Lefkoşa Dans Evi’nin kurucu ortağısın ve 10 yılı aşkın bir süredir yöneticiliğini yapıyorsun, bugün hala koreograf ve dansçı olarak aktifsin. Son solo performansın Breathing Eye, Lefkoşa'da gösterildi.

Çalışmalarında seni hangi dansçılar ve koreograflar etkiledi?

Modern dans, baleden kopmuş olarak anılan danstır, adımlar kullanır ve 1960'lara kadar büyük koreografların dans geleneklerini esas alır. Merce Cunningham öncesi. Ben postmodern danstanım. Çalışmalarım, ondan sonra gelen, New Dance olarak bilinen ya da bugün postmodern dans olarak anılan alandan. New Dance'ın koreografları ve dansçıları, birlikte çalıştıkları ressam John Cage'in çalışmalarından etkilendiler. Dansı adımların ötesinde, yeniden tanımlamaya çalıştılar. Yayaların kelime dağarcığını kullanarak (yürüme, koşma, ayakta durma, oturma, yatma) beden algısının yerçekimi ve duyusal farkındalıkla diyaloğa açıldığı hareketi ve sessizliği araştırdılar. Bu devrim, Yeni Müzik'ten ve çalışmaları ses ve sessizlik anlayışına meydan okuyan John Cage'in çalışmalarından etkilendi. Bunu izleyen koreografi, sessizlikte hareketi araştırdı.

Çok şanslıydım ki, Dartington College of Arts'taki eğitimim sırasında postmodern dans Avrupa'ya geldiğinde, tam da bu okuldaki TransAtlantic-Etkinliğinde, o tarihi anda oradaydım. The New Dance ilk kez Birleşik Krallık'ta ve daha sonra Avrupa'da, tam da ben orada okurken ortaya çıktı! Oradaki öğretmenim, tiyatro bölümü hareket çalışmaları direktörü Mary O'DonnelFulkerson,  o zamanın tüm öncülerini üniversitde bizimle çalışmaya davet etti. Bu öncülerden bazıları, Contact Improvisation'ın kurucusu Steve Paxton (ABD), Marcia Palludin (ABD) / Release Work, Nancy Udow (ABD), Lisa Nelson (ABD), Nancy Topf (ABD) idi. Dansa ek olarak orada, sanatların sosyal kontekste ve eğitimde uygulanmasını hedefleyen tiyatro eğitimi (gelişimsel tiyatro, Live Art, ses çalışması ve performatif yazı) alabildim. Bütün bunlar, 1980'lerde, modern dansın okul eğitiminde var olmadığı bir dönemde Kıbrıs'a dönmem ve bu bilgiyi aktarmam için bana büyük bir güven verdi.

(Postmodern dans*, postmodern görsel sanatlardan farklıdır.)

80'li yıllarda Kıbrıs'ta hangi dans etkinlikleri vardı ve seyircilerin performanslarınıza olan tepkileri nasıldı?

1980'lerin ortasında Lefkoşa'da şehir tiyatrolarındaki ve festivallerdeki ilk performansım büyük bir coşkuyla karşılandı, ancak Kıbrıs televizyonu CyBC'de yayınlandığı zaman izleyicilerin şiddetli tepkilerine yol açarak medyada ve gazetelerde fırtına ve kızgınlık yarattı. Bu saldırılardan birkaç gün sonra, daha bilinçli gazeteciler sanatın yeni biçimler geliştirmedeki rolünü savundular. Çalışmam adada daha önce bilinmeyen bir tepkiye sebep oldu. Şiddetli bir tepkiye. Bu tepkinin arkasındaki nedenleri sorgulamış olsam da, bu, paradoksal bir şekilde, beni ve çalışmamı adanın avangartı olarak bilinir hale getirdi ve 2000 yılında yeni nesil koreograflar gelene kadar bu durum devam etti. Kolay değildi, ama bana hevesli tiyatro öğrencileri, Pedagoji Akademisi öğrencileriyle ve yaratıcı düşünce süreçlerini keşfetmek ve günümüzde somatics olarak bilinen, sağlıklı bir beden-zihin etkileşimi olarak dansı incelemek isteyenlerle çalışma fırsatı verdi.

Almanya ile çok güçlü aile bağların var; bir Alman sanatçıyla evliydin, kızın ailesiyle birlikte Düsseldorf'ta yaşıyor. Goethe-Institut Lefkoşa ile ilk bağlantın ne zamandı? Ve Goethe-Institut o zamanlar nasıl çalışıyordu?

Evet, gerçekten de öyle! Horst Weierstall ve ben, Horst'un benimle aynı zamanda görsel sanatlar bölümü'nde okuduğu Devon, Birleşik Krallık'taki Dartington College of Arts‘ta tanıştık. Daha o zaman birlikte çalışmaya başladık. Horst, dans ve performansla çok ilgileniyordu ve kolejin diğer bölümlerinden (müzik bölümü ve görsel sanatlar bölümü) öğrenciler için olan dans derslerimi aldı. Mezun olduktan sonra Horst'un ardından resim dalındaki ikinci diplomasını aldığı Falmouth School of Arts’a gittim. Eğitiminin sonunda 2 yaşındaki kızımız Alexandra ile birlikte hepimiz Kıbrıs'a geldik. Almanya’ya olan bağım, Horst'un doğum yeri olan Wuppertal'a yaptığımız ziyaretler sayesinde daha da güçlendi. Bir diğer şanslı tesadüf ise Kıbrıs'a geldiğimizde Joachim Sartorius'un orada olmasıydı. Derin bir sanat ve dans bilgisine sahip bir şair ve en son New York'ta diplomat olduğu için bu iki sanat dalındaki son gelişmelerden haberdar olan Joachim Sartorius‘la aramızda büyük bir dostluk ve yoğun bir fikir alışverişi gelişti. Paylaşacak çok şeyimiz vardı. Gerçek bir nimet.

Goethe-Institut ile ilk projen neydi?

Cologne – Nicosia Exchange adlı bir proje. Bu proje 1987 yılında gerçekleşti ve Joachim Sartorius ve Karin Graf tarafından başlatıldı. Hem Horst hem de ben çalışmalarımızı Köln'de sunduk. Bu proje sırasında 1987-2013 yılları arasında sosyokültürel animasyon alanında çok yakın çalıştığım ve birlikte çok sayıda eser ürettiğim Hein Haun gibi Köln'den gelen büyük sanatçılarla da tanıştık.

Goethe-Institut ile en son projen, 2019 yılında Bauhaus'un 100. yılı vesilesiyle, Triadic Ballet ve tekstil sanatçısı Anni Albers'den esinlenerek yarattığın ve Dance House Lefkosia’da sahnelenen dans performansıydı. İlk projen ile bu proje arasında uzun yıllar ve yaptığınız birçok ortak proje var. Özellikle unutamadığın projeler hangileri?

Bu gerçekten Goethe-Institut ile yaptığımız bu zengin işbirliklerini onurlandırmak anlamında. Yaratılan bu projeler tüm insanlara yönelikti. Eğitim sektöründen çok sayıda insanımız vardı. Okullardaki eğitimciler açısından bu, drama yöntemleri, maske yapımı, hikaye anlatımı, ilk ve okul öncesi eğitim için tiyatro ve tiyatro sanatlarının sosyo-kültürel uygulaması için pratik ve teorik destek niteliğindeydi.

Aşağıda en unutulmaz işbirliklerimizden bazıları yer almaktadır:

  • 1987 Dieter Baum ve Hein Haun ile Gökkuşağı Hikayesi
  • 1993 Pandora'nın Kutusu, Lefkoşa (Kaymaklı, Mağusa kapısındaki Melina Mercouri Salonu'nda) ve Baf (Eski Odeon'da) performansları
  • 1995 Niş / Yaşayan Heykeller (Phaneromenis Meydanı) başlıklı 4 saatlik bir etkinlik
  • 1999 Gençlik Çeşmesi - Raimund Finke ve Hein Hau ile Sonsuza Kadar Genç (Kaymaklı, Kastelliotissa)
  • 2004 Dünyamızın Yaratılışı adlı iki toplumlu bir etkinlik, Lefkoşa,  Bellapais Manastırı, Othello Kalesi, Mağusa ve Limasol (Ethal Tiyatrosu) performansları
  • 2013 Dada / The Head is Round, Lefkoşa’nın tarihi merkezinde bir sokak etkinliği (Ledra Caddesi, Solomos Meydanı, LaikiYeitonia)

Ayrıca Mart 2012'de Henrietta Horn ile gerçekleştirilen bir atölye çalışması ve performansa da dikkat çekmek isterim. Dance Gate ile Lefkoşa Üniversitesi'nin dans bölümü arasında, Dance House Lefkosia'da gerçekleşen ve Goethe-Institut tarafından organize edilen bir işbirliğiydi.

2017'de Come and dance with me başlıklı bir dizi atölye çalışması düzenlendi. İzleyici gelişimi konusunda gençler için düzenlenen atölye çalışmaları, Dance Gate ve Dance House Lefkosia işbirliğiyle gerçekleştirildi ve Goethe-Institut tarafından organize edildi. 
Alexandra Waierstall ve Maria Kamberis tarafından yönetilen atölye çalışmaları 13-18 yaş arası gençlere yönelikti.

Bahsetmiş olduğun son işbirliğiyle bitirmek istiyorum. Bu, Bauhaus'un 100. yıldönümü kapsamında, Goethe-Institut Kıbrıs etkinlikler serisinin bir parçası olarak 2019'daki The event of a thread idi. Burada Anni Albers'in dokuma sanat eserleri ve Oskar Schlemmer'in Triadic Ballet'i üzerine iki yeni çalışmanın koreografisini yaptım. Bu, Lefkoşa Üniversitesi Sanat Bölümü'nden Melita Couta ile işbirliği içinde ve Dance Gate ve Dance House Lefkosia'nın desteğiyle gerçekleşti.

Goethe-Institut bu yıl 60. doğum gününü kutluyor. Zor zamanlardan geçiyoruz ve dünyadaki tüm kültür kurumları nasıl devam edilebileceğini sorguluyor. Goethe-Institut için geleceğe yönelik dileklerin nelerdir?

1960'lı yıllarda daha çocukken Goethe-Institut'un Ledra Palace Otel'de düzenlediği bir oda müziği konserine katıldığımı ve bu Beethoven dörtlülerini ilk kez canlı dinleme deneyiminin nasıl büyük önem taşıdığını ve hayatımı birçok yönden şekillendirdiğini hatırlıyorum. Goethe-Institut'un, bu zamanın zorluklarına rağmen, dünya çapında yaratılan mirası devam ettirecek dayanıklılığı ve gerekli kaynakları, onları onore etmek için bulabilmesini diliyorum. Böyle zamanlarda kendimizi güçlendirmek için ihtiyacımız olan şey kültür ve eğitimdir; ruhun gıdaları. Benim tecrübelerime göre Goethe-Institut bu alanlarda alışveriş ve gelişime çok önemli katkılarda bulunmuştur. Goethe-Institut, büyümeyi ve gelişmeyi desteklerken, daha büyük bir bütünün içinde kendimiz için bir özdüşünüm sunar. Sonuçta biz bir adayız. Sanat eğitimi ve kültürün hayatımızdaki önemine verilen destek hiçbir zaman yeterli olamaz. Sanat bu anlamda politiktir. Dünya, sanat ve kültürde BİR olabilir. Ve bence Goethe-Institut'u tanımlayan da budur. Goethe-Institut'a ilham ve hizmetle dolu daha nice yıllar diliyorum.